İstanbul Film Etkisinde #3 I Odamda


İstanbul Film Etkisinde Yazı Serisi Nedir?

İstanbul Film Etkisinde Yazı Serisi, bu sene 38.si gerçekleştirilecek olan İstanbul Film Festivali kapsamında oluşturduğumuz bir seridir. 5-17 Nisan tarihleri arasında 186 filmi farklı kategoriler ve yarışmalar altında ağırlayacak olan 38. İstanbul Film Festivali, 8 ayrı salonda IKSV katkıları ile gösterime girecek. Başlamadan önce 38. İstanbul Film Festivali hakkındaki yazımıza buradan ulaşarak detaylı bilgiye sahip olabilirsiniz. İstanbul Film Etkisinde yazı serimizde, İstanbul'un film etkisinde olduğu bu günlerde sizler için festival filmlerini hem inceleyecek hem de eleştireceğiz.

Odamda

İlk gösterimini 2018 Cannes Film Festivali'nde Belirli Bir Bakış bölümünde gerçekleştiren Odamda / In My Room, Almanya yapımı ve dramatik & postapokaliptik türünden bir filmdir. Yönetmenliğini Gümüş Ayı En İyi Yönetmen Ödülü'nün sahibi olan ve Cannes Adaylığı bulunan Ulrich Köhler üstleniyor. Filmin başrolünde Hans Löw yer alırken kendisine Elena Radonicich, Micheal Wittenborn ve Ruth Bickelhaupt eşlik ediyor. Yapım, 38. İstanbul Film Festivali kapsamında Dünya Festivalleri kategorisinde karşımıza çıkıyor.

*Postapokaliptik, kıyamet sonrası bilim kurgusu olarak bilinir ve bilim kurgu edebiyatının bir alt dalıdır. Nükleer ya da biyolojik savaşlara bağlı olarak ortaya çıkabilecek biyolojik, ekolojik, jeolojik ya da kozmolojik felaketlere bağlı olarak dünyanın sonunun gelmesini ve böylesi yıkımlarda sağ kalan insanların nasıl hayat mücadelesi verdiklerini konu alır.


Yapım, dünyada tek kalan alman bir adamın yaşamanı konu alıyor. Armin, bir haber kameramanıdır ve hem özel hem de iş hayatında dibi görerek umutsuzluğa kapılmıştır. Geleceği düşünmekten korkan Armin, bir sabah kendini dünyada kalmış son insan olarak bulur ve alışılmışın dışındaki bu düzene ayak uydurmaya çalışır. Kendi kurulu düzenini kurmuşken aniden karşısına hiç beklemediği biri çıkagelir ve bu yeni dünyası alt üst olur.  Ödüllü Uyku Hastalığı filminden 8 yıl sonra izleyicilerin karşısına gelen Ulrich Köhler, bu yapım ile erkeklik, bağlılık, aile ve varoluş gibi temaları işleyerek modern topluma ve düzene yer yer komik ve can alıcı bir şekilde eleştiride bulunuyor.

Yazımızın bu kısmına özellikle dikkat çekmek isterim ki diğer eleştirilerden farklı olarak film üzerinden gideceğim. Bu durumda spoil yemeniz olası olacaktır fakat spoil yemeniz filmi izlemeniz durumunda daha iyi kavramanızı sağlayacaktır. Film, beklenenin aksine oldukça karmaşık. Karşımıza ilk olarak Armin'in başarısız kamerama çekimleri geliyor. Kendisinin başarısızlığını ve yıkımına şahit oluyoruz. Daha sonra büyük annesinin hasta olduğunu öğreniyoruz ve sahnemiz hemen ardından Armin'in özel hayatına çevriliyor. Fakat karmaşık olan şu ki sahnelerde geçişler ve bağlantılar belirgin olsa da belirli bir olay örgüsü veya hikaye ortamı yok. Kahramanımız başarısız geçen özel randevusu ardından bir sabah kendisini dünyada yalnız başına buluyor. İnsanlar yok olmuş, arabalar yollara savrulmuş bir vaziyette olan bu dünyada Armin kendi düzenini  kurmaya başlıyor. Her şey elinin altında, ulaşılabilir bir durumda olmasına rağmen  ilkel yaşamı tercih eden Armin, doğayla ve gerçek insanlığı ile mücadele ederken karşısına bir kadın çıkıyor. İkili dünyanın ve insanlığın durumunu umursamadan yakınlaşıyor ve her şey daha da karmaşıklaşıyor.


Film boyunca dikkatimi en çok çeken şey diş metaforunun çokça kullanılıyor olması. İlk sahneden son sahneye kadar cinselliğin ve erkeklik temasının yanında diş metaforunun kullanılması, kurulu düzene karşı bir karşı koyuşu simgeliyor. Armin'in babası, büyük annesi ve bu çıkagelen kadın ile ilgili olan ilişkisi bağlılık ile ilgili çok önemli noktalar barındırıyor. Baştan sona bilim kurgu ve ötesinde felsefeye yer veren yapım adeta sizi gerçeklikten men ediyor.

Bunu dışında belirtmek isterim ki yapım gayet akıcı ve aslında şaşırtıcı. Belirli sahnelerlerden sonra sürekli kendinize ' Neden böyle yapıyor bu?' diyerek sorular soruyorsunuz. Filmin özünü hem izlerken hem de sonrasında uzun uzun düşünerek kavrayabiliyorsunuz. Kısaca belirtmek gerekirse Armin'in dünya ile kurduğu bu yalnız düzen sizi düşündürerek gerçek sandığınız olgulardan uzaklaştırıyor.


Odamda / In My Room, 8 Kasım 2018 tarihi ile Almanya'da gösterime girmişti. Cannes Film Festivali sonrasında da perdelerimizde gözükmeyen yapımı 38. İstanbul Film Festivali kapsamında 8-10 ve 13 Nisan tarihlerinde çeşitli salonlarda izleyebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.