Dark Crisis Yolculuğu | Part 1- Justice League Öldü!


Yaz sezonunun en büyük DC hikayesi Dark Crisis’a bir nevi girdik. Geçtiğimiz vakitlerde Justice League’in ölmesi ile resmi olarak diğer serilerin takmadığı event başladı. Bu eventi de Shadow War gibi konuşmayı planladığımdan başlangıçta kaçırdığımız bazı şeyleri özetleyeceğim ardından incelemek istediğim şeylere geçeceğim. Genellikle Crisis olaylarını çok sevmem. Gereksiz büyük ve gereksizce büyümeye devam eden bir hikaye biçimi. Bundan Death Metal’de bolca bahsettim ve Infinite Frontier’da da tekrarladım. Ben Crisis sevmiyorum.


Inifnite Frontier incelemelerine bir Part 0 şeklinde bakabilirsiniz çünkü Shadow War gibi burada da her şey tek bir kafa Jashua Williamson üzerinden gidiyor. Frontier serisini incelediğim için bu yazıda tekrar üzerinden geçmeyeceğim. Bu yazıda ilk öncelikle Infinite Frontier’ın devamı sayılan Justice League Incarnate’tan bahsedeceğiz ve ardından Flashpoint Beyond ve Justice League #75 konuşacağız. Flashpoint Beyond az önce dediğimle bir çelişki olarak Geoff Johns tarafından yazılsa da bu yazıya katmak istedim çünkü belli bir mevzuyu ilginç şekillerle devam ettiriyor. Belki devamını ayrı incelerim ama şimdilik bu yazıya koymayı daha doğru buldum.


Sayıda ara ara DC olaylarından spoilerlar vermem gerekebilir, şimdiden dikkat edin. 


Justice League Incarnate



Bu 5 sayılık seriyi Beyond sonrası ve Justice League #75 öncesi okudum ki bu seriyi atlayabilirsiniz bence. League için biraz daha güçlü anlam sağlıyor ve bazı olayları daha şekilli bir hale getiriyor ama bunu biraz sıkıcı yapıyor. Ne kadar her kriz olaylarını birkaç sayfa içinde şaşırtıcı şekilde iyi bağlasa da böyle olayları benim gibi sevmiyorsanız hızlıca kaybolabilirsiniz. Yine de her şeyi bilmeliyim ve nokta atlamamalıyım diyorsanız önemli. 


Konu Incarnate ekibinin kaybolan Barry Allen’ı araması ve Multiverse yarığını kapatmaya çalışması hakkında. Son bir iki sayı bu konuya biraz daha yöneliyor ve daha ilginç oluyor. Aynı zamanda Justice League’e ne olduğu hakkında ipuçları veriyor. Seri Dr.Multiverse gibi ilginç karakterler katsa da Batwoman Who Laughs gibi kişiler de katıyor ki nefretimin sebebini söylememe gerek yok. Dediğim gibi son iki sayı hikaye hakkında daha güçlü ve önemli parçalar taşıyor. Yani okumak istemiyorsanız ama bir şeyler bilmek istiyorsanız bu iki sayıya bakabilirsiniz. Ben özetleyemem çünkü hata yapacağımdan ve yanlış anlatacağımdan eminim. Kriz olaylarını sevmememin en büyük sebebi de bu. Kolayca unutulabilir bir seriydi ve Williamson'ın birkaç parçayı bağlamak içn kullandığı bir köprüydü. 


Flashpoint Beyond



Bu olaylarda Jashua Williamson’ın yazmadığı tek hikaye bu. Geoff Johns, Flashpoint evrenine bir kez daha dönüyor ama bu sefer işler tuhaf. Thomas Wayne, Incarnate serisinde öldükten sonra Flashpoint evreninde uyanıyor ama her şey kaldığı yerden devam etmektedir. Barry Allen olayları hiç yaşanmamıştır ve bunları hatırlamaktadır. Thomas bu evrenin Barry Allen’ını bulup tüm olayları yeniden yaşatmaya çalışacaktır ama onun gibi silinmiş zamanı hatırlayanlar da bulunmaktadır. 


Ben bu sayıyı çok beğendim. Uzun zamandır Johns’un DC’de yaptığı en iyi işti. Doomsday Clock’un ağzımda bıraktığı tadı hiç beğenmemiştim ve bu hikaye de oraya bazı yerlerden bağlansa da hoşuma gitti. Johns’un Flashpoint evrenine dönüp biraz daha doldurması ve bu sefer daha ilginç detaylar katmasını beğendim. Bununla birlikte hem küçük hem de inanılmaz büyük gizemler taşıması enteresan. Sanırım bir katilin peşine takılacağız ama bazı olaylar o kadar büyük ki o noktayı nasıl umursarız bilmiyorum. Yine de bazı anlar çok sağlamdı ve Johns’un yazımı Clock’a göre daha iyi olmuş. Beklentimin çok çok üstünde çıktı.


Sayıdaki en sevdiğim nokta ise Thomas Wayne'in karakteri. Kendisi Flashpoint'te bıraktığımız bir halde değil. Çokuevrenlerde maceralara atılmış ve bulunduğu evrenin bir hata olduğunu, her şeyin içinde çok küçük bir nokta olduğunu kavramış bir Wayne. Bundan dolayı yaptığı şeylerde sınırları zorluyor, evrende yaşanan olayları umursamıyor ve hiçbir şeyin öneminin olmadığına inanıyor. Daha nihilist bir Wayne yaklaşımı olmuş.



Çizim anlamında ise biraz eksik kaldığını düşünüyorum. Eduardo Risso da bir nevi bu evrene geri döndü. Kendisi ülkemizde de basılan Flashpoint’in Batman sayılarını çiziyordu ve bilemiyorum, tarzı bana pek hitap etmiyor. Bazı anlarda renklendirme ile birlikte çok hoş dursa da, bazen ifadeler çok tuhaf duruyor. Thomas Wayne’in iri kafasında küçük bir ifade görmek çok komik oluyor. Yine de renklendirme hoşuma gitti. Atmosferi güzel sağlıyor. Sadece çizimde biraz daha güç beklerdim. 


Flashpoint Beyond çok sağlam bir başlangıç yaptı. Hikayede bir sürü güzel temeller var ve heyecanlandıran olaylar var. Tek umudum bir sonraki sayı ile katılacak yazarların her şeyi mahvetmemesi. Hele Teen Titans Academy yazarının gelecek olması beni baya korkutuyor. O adamın yazımını Johns bile kurtaramayabilir. 


Notum: 9.0


Justice League #75



Bu sayı bana en dümdüz şekilde istediğimi verdi. Başlıkta da dediğim gibi sayı ekibin ölümünü anlatıyor ve her şey gayet tahmin edilebilir. Başlığı görüp spoiler verdiğimi düşünenlere ise söylemem gereken bir şey var. Bu sayı aylardır bu olay ile pazarlanıyor. Komik olan şey ise herkes döneceklerini biliyor karakterlerin. Sadece bu yüzden sayıyı gömenler var ama önemli olan karakteri öldürmek değil, karakterlerin ölümünün insanlığa etkisi ve kalanların bu savaşı devam ettirmeye çalışması. Yani umarım bunu yapabilir, bu sayının amacı sadece öldürmekti. 


Incarnate ekibi yenilgileri ve Barry’i kurtaramamaları ardından asıl Justice League’i alıp onlara gelen karanlık tehdidi durdurmaları gerektiğini söylüyorlar. Böylece iki ekip bir araya geliyor ve Büyük karanlığın elçisi Pariah ve Gölge Ordusu ile kapışıyorlar. Gerisi sadece kapışma ve ölümler içeriyor. 



Dediğim gibi sayıda herkesin öleceğini ve yakında döneceklerini bildiğimizden ölümlerinin güçlü bir vuruşu yok. Herkese özel ölümler beklerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. Ben bu tarafta uğradım. Bir karakter dışında özel bir ölüm yok ki kendisi gerçekten ölmüş olabilir ve kim olduğunun spoilerını vermeyeceğim. Sayı o tek karakter dışında hatırlanabilir bir aksiyon anına sahip değil. Sayı duygusal olarak başarısız olsa da aksiyon kalabalık, eğlenceli ve akıcı ama akıcı aksiyon bazen akılda kalamıyor çünkü yazar yapışan anlar yaratamıyor. Batman, Superman gibi karakterlerin daha öne çıkabileceği anlar isterdim ama her karakter gibi arkaplan olmuşlar. Bir sayıda her karakter arkaplanda nasıl oluyor? 


Sayının çizeri ise Gerardo Sandoval ki kendisi daha önce Flash serisinde Williamson ile çalışmıştı ve kendisini çok seviyorum. Tüm o büyük aksiyonu baya akıcı bir şekilde sunuyor ve bolca karakteri taşıyabilen sayfalar oluşturabiliyor. Animasyonumsu bir hissi var ama vurucu ve karanlık olması gerektiğinde olabiliyor. Parlak renkler de kesinlikle çizimi baya öne çıkarıyor. 



Justice League #75 yapması gerekeni yapan ama bunu yaparken hiçbir özellik bulundurmayan bir sayı ki sanırsam aceleye getirilmiş bir olay. Williamson’ın röportajlarına göre kendisi bu sayıyı Dark Crisis’ı yazdıktan sonra yazmış. Yani her şeyi ilerlettikten sonra geriye dönünce o kadar da önemsememiş bu kısmı. Bilmem belki de çizgi romanlarda ölümün ne kadar önemsiz ve hızlı geçiştirildiğini böyle eleştiriyordur ama her şekilde ortaya ne yazık ki hoş bir şey çıkamıyor. Bakalım bu macera bizi nerelere götürecek. Tüm bu olaylarda güncel kalmak için siteyi takip etmeyi unutmayın.


Sitede aynı anda iki tane Jashua Williamson event takibi yazdığıma inanamıyorum…


Notum: 6.0

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.