Prey İnceleme | Av Zamanı!


 Ah Predator…ilk filmden sonra hiç iyi bir iş çıkaramadın di mi? Her deneyişinde daha da batırdın ve bir türlü ilk filmdeki ikonikliğini taşıyamadın. Daha büyük yapmaya çalıştın. Olmadı. Alien serisinin gücünü kullanmaya çalıştın. Olmadı. Marvel filmi olmaya çalıştın. Olmadı. Artık ya denemeyi bırakacaktın ya da küçülecektin. Alien serisi de farklı aşamalardan geçti ve 2017 senesinden sonra sessizliğe gömülmeye karar verdi. Legion’ı yapan adam ise hala bir dizi üzerinde çalışıyor ama kim bilir ne zaman gelir. Predator serisi ise Hulu filmi (ülkemize Disney Plus ile geldi) seviyesine inmeye karar verdi ve bir tık daha küçük bir film yaptı. İşte karşınızda çok sevdiğim Cloverfield 10 Lane’in yönetmeni Dan Trachtenberg’den Prey!


Film 1719’da geçiyor ve bir Komançi köyünü anlatıyor. Baş karakterimiz Naru ise avcı olmak ve kendisini kanıtlamak isteyen bir kız. Avcılığını geliştirmeye çalışırken ise çok uzaklardan yeni bir avcı gelir ki hikaye av ve avcı kartlarının sürekli yerini değiştirerek aksiyon ve gerilim dolu bir çatışma yaratmaya başlar. Çünkü bu normal bir avcı hayvan değil çok eski zamanlardan kalma ve hala günümüzdeki gelişmişliğine yaklaşamamış bir Predator’dür.



Bu filmi çok sevdim. Zaten bir önceki Predator filmlerine göre başyapıt sınıfında ama bir film olarak da çok hoş. Film çok basit bir akışa sahip ve bu yüzden bu kadar sevmiş olabilirim. Ana karakterimiz Naru var, bir de Predator var. Film boyunca hikayeye farklı etmenler veya farklı figürler girse de film amacından sapmıyor ve odağını koruyor. Bir nevi seri köküne dönüyor bu basit akış ile ama bir yandan da yeni kalabiliyor. Havalı öldürüşleri ve çılgın silahları bulundurmaya devam ediyor ama yeni mekanlar ve yönelimler farklı anlar sunmayı başarıyor. 


Film size çılgın bir hikaye sunmuyor ama sunduğu hikayeyi başarıyla işliyor. Potansiyeli olabilecek büyük bir hikayeyi kötü işlemektense film, risk almadan küçük bir hikayeyi full potansiyeliyle epik bir şekilde gösteriyor. Bunu Cloverfield 10 Lane’de de yönetmen başarıyla göstermişti. O film de küçük bir alanda uzun bir vakit harcıyor ama kaliteli atmosfer ve işlenişi ile sizi sıkmıyor ve içine çekiyor. Burada da o zamanın farklı atmosferini bir sürü cepheden kullanıyor ki bunlardan birazdan daha detay vererek bahsedeceğim ama öncelikle karakterleri konuşalım.



Karakterlerin filmin en zayıf yönü ve gayet tek düze yazıldığını söylemem gerek. Legion dizisinden tanıyabileceğiniz Amber Midthunder’ın Naru karakterinin film içerisindeki gelişimi ve yeri güzel olsa da öyle çok da katmanı bulunan bir karakter değil ama bir önceki filmlerin aksine daha çok aklımda kalacağına eminin. Oyunculukları da genel olarak beğendim ve herkesin arada Komançi dilinde konuşmalarını beğendim. Hatta Komançi olmayan ve Fransızca konuşan kişileri çevirmemişler ki güzel bir karar olmuş. Bildiğim kadarıyla film full Komançi dublajlı da gelmiş ki hoş bir eklenti. Yine de bu filmi derin karakterler için izlemeyeceğinizi biliyorum o yüzden ana adamımız Predator’ı konuşalım. 


Açıkçası bu filmdeki Predator şahane olmuş. Kendini kanıtlamaya gelen karakterimiz daha önceki filmlerdeki kadar yetenekli olmayabiliyor ki enteresan bir eklenti olmuş. Predator’ın kaçıp yaralarını iyileştirmeye çalışması ya da hayvan avlaması güzel anlardı. Görünüşünü de baya beğendim. Öldürdüğü hayvanlardan parçalar taşıması, modern bir zırh bulundurmaması ama bir yandan baya havalı silahlar bulundurması güzeldi. Tüm silahlarını şov gibi gösterdiği anlar var ki izlerken çok coştum. Kask olarak bir kafatası bulunması da benim için hediyeyi paketleyen havalı bir kurdele.



Filmin güçlü ve her şeyi güzelce bir arada tutan bir atmosferi var. Görsellik ve çekimden önce bunun diğer taraflarıyla konuşmak istiyorum. Film Komançi zamanlarını ele alarak farklı bir yön aldı ve bence bu franchise için alınmış en iyi karardı. Öncelikle avcılık temasını çok güzel gösterebilen bir toplum seçtiklerinden filme güzel bir merkez katıyor. Bunu saran çeşit çeşit hayvanlar ve o zamanlarda yaşanan diğer çatışmalar da filme yavaş yavaş dahil oluyor ve hiç sıkmıyor. Film 100 dakika ve bu 100 dakikayı güzelce ve verimli bir şekilde doldurmuş. Yeni bir ortam, yeni bir karakter katarak değişik havalar sunabiliyor. Komançi kültüründen de film farklı şeyler gösterebiliyor ama film hiçbir zaman full kültür odağı yapmıyor. Anları var ve bence tadında, birkaç an daha katıp tabii ki daha öne çıkabilirdi ama böyle de çok bir sıkıntım yok. Mesela o zamanlardaki bitki özleri veya diğer o tarz maddeler filmde çok güzel kullanılmış. Başta öylesine koymuşlar desem de film ilerledikçe bunun aslında bir temel olduğunu ve ileride basitçe ama çok güzel ve akıllıca bir şekilde kullanıldığını görüyorsunuz. Bu tarz tatlı temel atmalar filmde biraz bulunuyor. Dediğim gibi her şey basitçe ama başarılı ve bazen tek gereken de o basit şeyi çok başarılı sunmaktır. Hiçbir şey detayına kadar inilmemiş ne de zirvesine kadar kullanılmış ama her şey yerinde ve güzel olmuş. 


Dediğim gibi bu zaman hamlesi çok doğru bir karardı ve ileride Assasins Creed gibi bir yönelim izleyebileceklerini düşünüyorum. Doğru ekiplerle bu tarz ve farklı zamanlarda geçen işler görmek isterim. Mesela Feodal Japonya’da geçen bir film ya da Vikingler zamanı Nordik bir iş görsek enteresan olur. Mısır gibi inanılmaz farklı yönlere de gidebilirler. Açıkçası seçenekler bol ama umarım serinin kalbinde yatan av temasını unutmazlar.



Gelelim belki de bu filmlerin en istediğimiz yanı olan aksiyona. Dediğim gibi Predator biraz daha ilkel olsa da hala havalı silahlara ve bununla birlikte gelen havalı öldürüşlere sahip. Bununla birlikte çatışmaya yeni eklentiler ve silahlar katılması da hiç sıkılmamanızı sağlıyor çünkü filmde bolca Predator aksiyonu var. Öyle yavaş yavaş arkalarda dolanıp arada fırlayan bir varlık değil ve filmde baya bulunuyor ki bu beni mutlu etti. Aksiyon çekimleri bazen fazla kesik hissettirse de bazı anlar var ki gerçekten güzel planlanmış ve hoş bir akış sağlamış. Aksiyonun kendisi yanında bulunduğu ortam da önemlidir ki film bu anlamda baya çeşitli. Görsel olarak çok güzel hazırlanmış alanlar var ki direkt arena hissiyatı vermeyi başarıyor. Mesela yanmış bir ormanın küllerinin arasındaki siste Predator’ın askerleri parçalaması ya da sulak bir alanın sıkışıklığında kunduzların yaptığı evlerin içine dalma gibi direkt betimleyebileceğiniz bölgeler var ki kesinlikle filme canlılık havası katıyor ve aksiyonun bomboş ortamlarda geçmediğini gösteriyor.


Hadi son olarak diğer alanlardan bahsedilelim. Filmin müziklerinde çok da öne çıkan bir şey bulamadım ama yönetmenin Assasins Creed: Odyssey oynarken oyunun müziğini sevip yapan kişiyi işe alması hoş bir detay. Bunun yanında filmin çekimleri gayet hoş. Bir sürü güzel geniş alan çekimi var ama arada bazı tuhaf geçişler de bulunuyor. O tarafta biraz daha arada kaldım. Yine de filmin geçtiği alanlar ve setler renkleri ile güzel bir atmosfer sağlamayı başarıyor. Görsel efekt konusunda da biraz arada kaldım. Dijital servis için yapılmış bir film olduğundan bütçesinin çok olduğunu düşünmüyorum ama yine de Predator baya iyi duruyor. O çirkinliği güzel vermişler ve zaten tasarımını da ne kadar sevdiğimi belirtmiştim. Bir sürü hayvan bulunduğundan da bolca efekt kullanılıyor. Ayı efekti baya iyi dursa da aslan gibi hayvanlar arada sırıtabiliyor. Bu alanda bazen ıskalayabiliyor film.



Prey sadece çok kaliteli bir Predator film değil ama direkt sevdiğim bir film oldy. Genel anlamıyla basit şeyler kullansa da Cloverfield 10 Lane gibi bu basitliği çok güzel kullanıyor ve yönetmeni daha da takdir etmemi sağlıyor. Kendisinin bir sonraki işlerini baya merak ediyorum. Seriyi bir yandan ilk filmdeki çatışmasına ve havasına döndürse de bunun yanında zamansal şekillerde farklı yönler ve yenilikler de katıyor  ve hiç sıkılmadan izlediğim bir yola sürüklüyor. Keşke sinemada izlesem de dediğim filmlerden oldu ama muhtemelen Disney bu kadar iyi bir iş çıkacağını tahmin etmiyordu. Puan bazılarınıza göre biraz fazla gelebilir ama ben çok memnunum ve Predator yeniden kaliteli bir iş çıkarttığından çok mutluyum.


Notum: 8.0

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.