Oscar Ayı #6 Don’t Look Up | Ne İşin Var?

 


Oscar Ayı Yazı Serisi Nedir?


Üç yıldır sizler için hazırladığımız, artık sitemizin klasikleşen unsurlarından olan Oscar yazı serileri, bu sene Oscar Ayı ismiyle sizlerle buluşacak. Mart ayı içerisinde sitenin inanılmaz büyük bir kısmı Oscarlar ile ilgili kimi zaman liste, kimi zaman analiz kimi zaman ise tahmin yazılarıyla dolup taşacak! Özellikle spesifik olarak filmlerle ilgili yazılarımızda aday olduğu kategoriler üzerinden bizce hak edip etmediğinden tutun, hangi özelliklerin bu filmlerin aday olmasını sağladığına, filmlerdeki detaylardan tutun, ödülü kazanmalarını sağlayacak olan artılara veya kaybetmesine sebep olacak olan eksilerine değineceğiz. Her yazının sonunda da aday olduğu ödülü bize göre kazanma yüzdesini sizlerle paylaşacağız. Ana sayfamızdaki etkinlikler kısmından istediğiniz senenin Oscar içeriklerine ulaşabilirsiniz. 


We really did have everything, didn't we?


Oscar ayımızın başında yayınladığımız yazımızda bizim için sürpriz olan bir filmden bahsetmiştik. Don't Look Up. En iyi filmin yanında önemli kategorilere aday olan bu film 2 hafta falan baya konuşuldu sonra unutulup gitti...Aynı çoğu Netflix filmi gibi. Baya karışık yorumlar alan bu film 4 tane güçlü kategoriye aday olunca ise yine tartışmalar başladı. Adam McKay'in yönettiği politik komedi filmi bazıların dediği gibi dahi bir fikir mi, yoksa uzun bir kamu spotu mu? Gelin filmi bir şekilde aday yapan sebeplere ve neleri alıp alamayacağına bir göz atalım. 



Don't Look Up birkaç bilim insanının yaklaşan bir meteoru fark etmesini ve herkese bu haberi yaymaya çalışmasını anlatıyor. Genel durum bu kadar kısa. Bunu ama eleştirel bir şekilde ele alıyor. Zengin insanlar, politik karakterler ve medyanın yansıtılışı gerçek hayata paralel noktalar içeriyor. Gerçekler gözlerinin önünde olsa bile insanların ne kadar kör olabileceğini ilginç bir konsept ile ele alıyor. Son birkaç senedir pandemi ile başa çıkma yolculuğumuz ya da küresel ısınma mevzuları ile de baya kolayca bağdaştırabilirsiniz.


İlk olarak söyleyeyim ben bu filmden nefret etmedim. Eğlendiğim taraflar da oldu sıkıldığım da. Vermek istediği mesajı da güzel bir konsept ile fazlasıyla kolay bir şekilde veriyor. Film hakkında en iyi diyebileceğim şey ve aday olmasının da en büyük sebebi bu. Konsept gayet güncel bir durumu bilim kurgu şeklinde sunuyor. İyi bir pazarlama yapınca da akademinin direkt ilgisini çekiyor. Benim buradaki ana sıkıntım fazla uzun olması. Böyle bir konuyu, hele ki mesajını ilk 30 dakika içerisinde rahatça verdiğin bir konuyu, 2 saat 18 dakikaya uzatmaya hiç gerek yok. 90 dakika içerisinde gayet muntazam bir iş sunabilir belki ama film ilerledikçe çitayı arttırmaya çalışıyor. Daha ne kadar yükselebiliriz düşüncesi ile uzamaya başlıyor. Adam McKay, aklına gelen her fikri senaryoya eklemen gerekmiyor. Daha abartılı şekilde uzamaya başladıkça izleyenin bıkası gelebiliyor. Hikaye hakkında diyebileceğim daha fazla bir şey olduğunu zannetmiyorum. Güzel eleştiri olarak başlayan bir sürü noktanın sonsuzluğa uçmasını izliyorsunuz. Sürpriz veya şaşırtıcı bir şey yok. Başta ne varsa sadece devamı.



Adam McKay enteresan bir yönetmen ve yazar. SNL zamanı başladığı komedi işleri büyüdü ve kendisi çok eğlendiğim komedi filmleri yarattı. Step Brothers ve  Anchorman çok eğlendiğim işlerdi. Bir yerden sonra ise kendisi farklı yönlere ilerlemeye başladı. Son iki işi olan The Big Short ve Vice yönetmenin komedisinden kırıntılar içeren farklı filmlerdi. Bu film ise komedi kırıntılarından daha fazla bulunduruyor ve arada vururken bazen de olmuyor. Yine de biraz komedi bulundurması diğer adayların çoğundan farklılışatırıyor. Adam McKay'in işlerinde değişmeyen tek şey ise kaliteli bir kadro toplaması. Komedi işleri de çılgın bir kadro içeriyordu, burası da.


Bu filmin bir kadrosu var öyle böyle değil. Herkes hakkında tek tek konuşmayacağım çünkü çok fazla karakter ve büyük oyuncu var. Genel olarak herkes eğlenmişe benziyor gibi. Leonardo Dicaprio özgüvensiz bir bilim insanını çok güzel canlandırmış. Jennifer Lawrance ise... Jennifer Lawrance. Bunun dışında filmde olmalarına gerek olmayan bir sürü oyuncu var. Ariana Grande ve Kid Cudi başarılı sanatçılar ve oyunculuk geçmişleri var ama filmdeki yerleri minimum düzeyde ve büyük olayları sonda filme özel bir şarkı söylemeleri ki oradan aday bile olmadı. Bunun dışında Timothee Chalamet de gayet gereksiz bir rolde. Filme rastgele bir şekilde katılıyor ve hatrı sayılır süre bulunuyor. Chalamet'i birçok kişi gibi ben de seviyorum ama filmde bulunması için hiçbir sebep yoktu.



Filmin en korkunç yanı ise kurgu. Bazı sahnelerde çok ciddi sıkıntılar var ve nasıl böyle hataları düzeltmemişler aklım almıyor. Karakterlerin konuştuğu ama dudaklarının hareket etmediği sahneler falan var. Böyle hatalar çok amatörce geliyor. Böyle sıkıntılı bir iş nasıl kurguda aday olabiliyor? Bunun yanında çekim ekibinin gözüktüğü bir sahne var ve yönetmen bilerek yaptıklarını söylüyor. İnandığımı söyleyemeyeceğim ama bu kadar sıkıntının arasında o kısım gerçekten umrumda değil. 


Ne Alır?


Don't Look Up zaman zaman ne kadar eğlendiğim bir film olsa da 4 kategoriye de aday olacak gücü göstermiyor. Filmin adaylıkları tamamen pazarlamanın ne kadar işlevsel olduğunu gösteriyor ve Netflix'i bu konuda tebrik ediyorum. Akademi de bir yandan Adam McKay'i sevdiğinden aday göstermiş olabilir. Gelelim adaylıklara. Öncelikle müzik anlamında öne çıkan bir nokta olmadığından o kategoride en düşük şansa sahip. Kurguda ise umarım ki almaz ama Bohemian Rhapsody'e en iyi kurgu verenlerden her şey beklenir. Orijinal senaryoda ise çok daha güçlü rakipleri olsa da Writers Guild of America bu ödülü vermiş. Eleştirisinden dolayı belki de bu ödülü alabilir. En iyi filmi ise alabileceğini hiç zannetmiyorum. Gönül isterdi ki hiçbir ödülü almasın ama korkum bir tane ve o da orijinal senaryoyu alacak olması.



Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.