Oscar Ayı #3 Nightmare Alley | Tosuncuk'un Dönüşü


Oscar Ayı Yazı Serisi Nedir?


Üç yıldır sizler için hazırladığımız, artık sitemizin klasikleşen unsurlarından olan Oscar yazı serileri, bu sene Oscar Ayı ismiyle sizlerle buluşacak. Mart ayı içerisinde sitenin inanılmaz büyük bir kısmı Oscarlar ile ilgili kimi zaman liste, kimi zaman analiz kimi zaman ise tahmin yazılarıyla dolup taşacak! Özellikle spesifik olarak filmlerle ilgili yazılarımızda aday olduğu kategoriler üzerinden bizce hak edip etmediğinden tutun, hangi özelliklerin bu filmlerin aday olmasını sağladığına, filmlerdeki detaylardan tutun, ödülü kazanmalarını sağlayacak olan artılara veya kaybetmesine sebep olacak olan eksilerine değineceğiz. Her yazının sonunda da aday olduğu ödülü bize göre kazanma yüzdesini sizlerle paylaşacağız. Ana sayfamızdaki etkinlikler kısmından istediğiniz senenin Oscar içeriklerine ulaşabilirsiniz. 

Mister, I was born for it.

Del Toro. Çok tatlı adam. Shape of Water'dan sonra, ki kendisinden bağımsız olarak La La Land'in hakkı yendiği için çok sinir olduğum bir filmdir, Del Toro'yu oyun sektörünün ilginç yapımlarından biri olan Death Stranding'te görmüştüm. Oyuncu olarak yer alsa da oyuna renk katan etkenlerden biriydi. Ardından geçen senenin en iyi yapımlarından biri olan Druk'ın yönetmeni ve başrolüyle yaptığı röportajı izlemiştim ki orada da oldukça sempatikti. Filmlerine çok bayılan biri olmasam da adamı seviyorum özetle, Nightmare Alley'e de bu kafayla gittim biraz. Beklentim hiç yoktu, ama sevdiğim bir adamın filmini vizyondayken kaçırmak da istemedim. Sonuç ise oldukça şaşırtıcı çıktı, beğendim.





Nightmare Alley'in de tıpkı Del Toro'nun diğer filmleri gibi en güçlü yanı kostüm dizaynları ve set dekorasyonu. Özellikle set dekorasyonu yine muazzam olmuş ve film bunun gücünü oldukça etkili kullanıyor. 1930'ların atmosferi başarılı bir şekilde kurulmuş ve dönemin yoksul kesimleri başarılı bir şekilde yansıtılmış. Bazı sahnelerde anlatımın gücü çok fazla artıyor ve izleyicilerde de anlatılan kesime duyulan üzüntü, acıma duygusu haliyle artıyor. Bunların hepsi dekorasyon, makyaj ve kostüm ekibinin başarısıyla sağlanıyor tabii ki. Bir dönem filmi için en önemli kısımlar bunlar ve film de bunun üstesinden oldukça başarılı bir şekilde kalkmış. Zaten Del Toro ve ekibi daha önce pek çok filmde bu konuda ne kadar usta olduklarını göstermişti, bu filmde de bu başarıyı sürdürmüşler. Peki bu alanda ödülü alır mı? Bunu yazının devamında konuşalım.


Tamam, iyi bir dönem filmi olması için gereken ilk özellikleri yerine getirmiş film, peki ya diğerleri? Açıkçası filmin senaryosunun tam anlamıyla güzel olduğunu söylemek güç. Belli kısımları oldukça iyiyken bazı yerlerde sallantıya giriyor. Özellikle filmin giriş kısmını çok beğendiğimi belirtmem gerek. Hem senaryo hem oyunculuklar hem de izleyiciyi atmosfere çekme hamleleri yerli yerindeydi. İlk yarım saatin bu seviyede gittiğini söyleyebilirim. Etkileyici sahnelerin yanı sıra karakterleri çok daha iyi tanımamızı sağlayan önemli sahneler de barındırıyor bu kısım ve hepsi de bence başarılı ilerlemiş. Filmin orta kısmı için ise bu ilerleyişin devam ettiğini söylemek biraz güç. Özellikle olay örgüsündeki kritik bir noktadan sonra filmin bütün konusu ve ilerleyişi farklı bir boyuta kayıyor, ve bu beni memnun etmedi. O noktadan sonra hem senaryo hem de olay örgüsü sallantıya giriyor ki filmde hayattan uzak, gerçek dışı gözüken sahneler belirmeye başlıyor. Tabii ki bu geçişin filme kattığı olumlu bir nokta da var ki buna sonraki paragrafta değinmek istiyorum: Psikolojik analizler. Bu kısımdan sonra bence finalinde senaryo biraz daha toparlanıyor. Giriş kadar başarılı bulmasam da filmin sonlarına doğru toparlanmalar oluyor ve aslında ilk sahnesinden bu yana izleyenler için planladığı 'etkileyici' sonu elinden geldiğince yansıtmaya çalışıyor. Tahmin edilebilir mi? Evet. Ama yine de finalden memnun muyum? Ona da evet. Son 20 dakikadan bu yana tahmin edilebilir bir finale hazırlıyor film izleyenleri ama yine de bence tatmin edici bir son.





Evet, gelelim filmin orta kısımlarında senaryodaki olumsuz değişimin, filme kattığı olumlu özelliklere. Bu olumlu özellik aslında filmin en başından beri sahip olduğu ama dediğim değişimle daha çok gün yüzüne çıkan bir özellik: Filmin sahip olduğu psikolojik analizler. Hem kahinlerin, medyumların insanlar üzerindeki etkisi ve bunlara inananların inanma sebeplerini film çok güzel bir şekilde yansıtıyor hem de sirkte acınası duran zavallı insanları izlemek neden insanlara keyif verir gibi daha önce pek kafa yormadığım ilginç soruları da sorguluyor. Bu tarz psikolojik konulara girmesi benim şahsen hoşuma gitti, filme de orijinallik katan bir etken bu. Ancak dediğim bunu yaparken maalesef film orta kısmında gerçek dışı duran, rastlantılara sırtını haddinden fazla dayayan olaylara sahip ve bu da filmin bence en büyük eksisi olmuş. Şu an filmi gönlüm dilediğince övememe sebebim de tam olarak bu, harika bir girişe sahip olup hoşuma giden sorgulamalara yer vermesine rağmen olay örgüsünde beni filmden koparan, gereksiz uçukluğa sahip ve absürt duran kısımlar var. Ayrıca şunu da eklemek isterim ki filmde çok gereksiz olduğunu düşündüğüm flashbackler var ki bu da filmi biraz gözümde düşürüyor. Filme bir şey katmamasını geçtim aynı zamanda çok klişe sahneler bunlar, hiç gerek yokmuş. Shutter Island'daki flashbacklere benzettim bir yandan da.


Kazanır Mı?


Açıkçası filmi izlediğimde henüz adaylar açıklanmamıştı ve sonrasında en iyi filme aday olduğunu görünce şaşırdığımı itiraf etmem gerek. Aday olması bile bence beklenmedik bir durumdu, haliyle büyük ödülü kazanmasını hiç mi hiç beklemiyorum. Sinematografi aslında filmin güçlü olduğu yanlardan biri, bazı sahnelerde özellikle sinematografisinin gücünü arkasına alıyor film ama buna rağmen aday olan diğer filmlerin yanına yaklaşır yanı yok. Bence bu sene en büyük rekabet sinematografi dalında olacak, bu dalda çok güçlü filmler çıktı ve Nightmare Alley'in sinematografisinden memnun kalsam dahi bu rekabetin içinde yer alabileceğini düşünmüyorum. Muhtemelen onu da kazanamaz. Peki neyi kazanacak kardeşim bu film? Açıkçası en güçlü olduğu dal prodüksiyon tasarımı gibi duruyor. Bunun yanına kostüm tasarımı da eklenebilirdi ancak maalesef bu dalda da kendisinden daha güçlü rakipleri var bu sene. Haliyle ben Del Toro'nun yerinde olsam heyecanla prodüksiyon tasarımı ödülünün açıklanmasını beklerdim, ödüle en yakın olduğu alan o. Ki zaten kendisi de alışık buna, daha önce filmleri bu ödülü kazanmış bir yönetmen ve bu filmde de zaten çok iyi bir ekiple çalışarak bu alanda başarılı bir iş ortaya koymuş. En büyük favori diyemem ama kazanırsa da şahsen benim için sürpriz olmaz. Ayrıca adaylığı olmasa da oyunculuklara da biraz değinmek gerekirse Willem Dafeo ortalama, belki ortalamanın ufak bir tık üstü performans ortaya koymuş, çok etkileyici olduğunu söylemek güç. Diğer oyunculuklarda da pek göze çarpan yok açıkçası, en beğendiğim performans filmin başında Geek rolünü canlandıran Paul Anderson'a ait. Kadrosu bu kadar başarılı isimlerden oluşan bir film için performanslar beklentimin altında kaldı diyebilirim.

Del Toro'nun kendisini sevip filmlerini pek sevmeyen biri olarak Nightmare Alley'den memnun kalsam da çok iyi bir film olduğunu düşünmüyorum. Sevdiğim yanları da var, filmi gözümde çok düşüren yanları da. Zaten bu yazıda hepsine yer verdiğimi düşünüyorum. Bakalım, umarım sonraki filminde tam anlamıyla memnun etmeyi başarabilir Del Toro bey. Oscar Ayı serimizde bu sene de filmleri masaya yatırmaya devam edeceğiz, törene tam bir hafta kaldı ve bu hafta sitemiz adına dolu dolu geçecek. Takipte kalın!










Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.