Türk Sinemasının Saklı Cenneti: Görmezden Gelinenler



Türk sineması: yükseldi, durakladı, çöktü ve ardından tekrar toparlandı; peki ya şimdi hangi noktada? Döngüyü devam ettirerek yükselişe mi geçtik yoksa değişen dönemle birlikte tüm dünyada sinema kültürü gerilerken biz de onlara ayak mı uydurduk? Açıkçası cevap bence ikisi de değil. Biz son yıllarda ne çökmeyi becerebildik, ne de yükselmeyi...

Öncelikle şunu açıklığa kavuşturalım dijital platformların artmasıyla beraber dünya genelinde sinemaya karşı olan ilginin düşüşü bizi hiç mi hiç etkilemedi, bunu bahane etmeye gerek yok. Zaten her yıl izleyici sayımız katlanarak artmakta. Son 10 yılda sinema seyircimiz %120 artmış durumda ve büyük bir kitlenin tercihi yerli filmlerden yana oluyor. Film sektörümüzün şu anki durumunda yabancıların etkisi çok az anlayacağınız. Gelin öncelikle içinde bulunduğumuz durumu değerlendirelim.

İzleyici sayısındaki bu artış kağıt üzerinde çok güzel gözüküyor olabilir, evet izleyici sayımız yükseliyor, ancak durum maalesef o kadar basit değil. İzleyici sayımız artıyor ancak sektör gelişemiyor. Bu yüzden yazının başında da dediğim gibi sektör ne yükseliyor, ne de çöküyor. Arada kaldık. Sayıca yükseliyoruz; sektörün gelişmesindeki en büyük ihtiyaçlardan biri sermaye ve son yıllardaki izleyici sayısının artmasının bu açıdan olumlu etkisi hiç olmadığı kadar fazla, fakat filmlerimiz gelişemiyor. Çünkü gelişmesini sağlayacak olan filmler engelleniyor. Sinema sektörü bir eğlence sektörüdür evet ancak aynı zamanda insanları olumlu etkileyen, geliştiren, farklı düşünmesini sağlayan ve ilerleten bir yapıya sahiptir. Bizim bunları sağlayacak nitelikte filmlerimiz fazlasıyla var, son yıllarda Türk filmlerinin kazandığı ödüllerin sayısı geçmişe oranla çok fazla. Yazımızın başlığı da buradan geliyor esasında. İzleyicimiz gelişmemiz için esas ihtiyacımız olan filmler elimizin altında olmasına rağmen izlemiyor, desteklemiyor, görmezden geliyor. 

mısır savaşları cinemaximum ile ilgili görsel sonucu

Tabii ki tüm suçu izleyiciye atmamak gerek. Gelişmemizi sağlayacak olan yerli filmlerin engellenmesini sağlayan birkaç etken var. Bunlardan ilkini aslında zaten son zamanlarda gündemimizi fazlasıyla meşgul eden 'Mısır Savaşları' ile yakından ilgili. Kısaca özetlemek gerekirse Cinemaximum'un bilet satarken yanında promosyon olarak mısır vererek bu bahaneyle yapımcılara gereğinden az pay verdiği iddiası sonucu peş peşe krizler yaşanmıştı. Yaşanan olaylar sonrası büyük yapımcıların birkaçı sarayda Tayyip Erdoğan'ı ziyaret ederek, mecliste çıkan yasayla beraber istediğini elde etmişti. Her ne kadar olayların bizim bahsettiğimiz az izlenen ama sektörün gelişmesine katkı sağlayacak filmlerle bir ilgisi yok gibi gözükse de Cinemaximum ile yapımcıların tartışması aslında daha da eskiye dayanıyor, fakat küçük yapımcılarla. Cinemaximum ülkemizde film sektörünü ele geçirmiş durumda. Tüm salonların yarısından fazlasına sahipler ve bu salonlar tamamen onların yönetiminde. Yani onlar neyi seçerse ülkenin yarısında o film gösteriliyor ve haliyle insanların film seçerken aldıkları kararlarda etkileri çok büyük oluyor. Örnek üzerinden konuşalım, Recep İvedik 5 vizyona girdiği gün 1000 salonda vizyona girdi, iki hafta içinde de bu sayıyı 1530'a çıkardı. Bu haliyle o dönem vizyona giren birçok filmin salonlardan kaldırılması, bir kısmının neredeyse hiç vizyona girememesi anlamına geliyor. Talebin yüksek olduğu filmlere diğer filmlere oranla daha çok yer verilmesinde hiçbir sorun yok, ancak bütün salonlara tek bir filmi koymak insanların diğer filmleri izleme hakkını elinden almaktır. Eğer Cinemaximum tüm salonların yarısından fazlasına sahip olmasaydı böyle bir durum oluşmazdı fakat dağıtım sektörünün bu denli tekelleşmesi sonucu, insanların film seçerken aldığı kararlar şirketin salonlarda daha çok yer verdiği filmlere göre değişiyor. Özetle tekelleşen salonlar ve Cinemaximum'un insanları tek bir filme yönlendirmesi hem izleyicinin hem de sektörün gelişmesini sağlayacak olan kaliteli filmlerin izlenmemesini hatta duyulmamasını sağlıyor. Şirketin seçtiği filmlere yönelen izleyicilerin bu tarz filmleri izlememesi devamında bu tarz filmlerin gelmesinin de önüne geçmiş oluyor, kar edemeyen bir yönetmenin film çekmeye devam etmesi zorlaşıyor.

Gelelim ikinci nedene. Bu tarz geliştirici filmler izlenmiyor çünkü son yıllarda izleyicilerimizin büyük çoğunluğunun süregelen bir düşüncesi var: İyi film ya çok güldüren ya da çok ağlatan filmdir. Son yılların en çok izlenen filmlerine ve toplam seyirci rakamlarına bakalım.

  • 2018: Müslüm                                           70.409.779
  • 2017: Recep İvedik 5                                71.188.594
  • 2016: Dağ 2                                               58.287.316
  • 2015: Düğün Dernek 2                              60.228.409
  • 2014: Recep İvedik 4                                61.245.258
  • 2013: Düğün Dernek                                50.295.757

Son yıllarda izleyici kitlemizin çok büyük bir çoğunluğu sadece güldüren ve ağlatan filmlere yöneliyor. Geliştirici filmler ilgi görmüyor bu düşünce yüzünden. İzleyicilerimizin filmi beğenmesi için bu iki basit ve sıradan kriter var, bu iki kritere göre filmleri izleyip izlememe kararı alıyorlar. Bu yüzden dünyanın en çok film üreten toplumu olmamıza rağmen bu filmlerin çok çok azı ciddi konulu filmler olmayı başarabiliyor. Ki zaten başaranlar da bu ön yargı yüzünden ilgi göremiyor. Film çekerken tek gayesi para olan yapımcılar ise bu sebeple film çekerken ya güldürmek için ya da ağlatmak için film çekiyor. Düşündürmek, duygularını zenginleştirmek, hayal gücünü geliştirmek ve izleyiciyi eğitmek gibi amaçlarla çekilen filmler bu yüzden hem çok az hem de ilgi görmüyor ve haliyle film sektörümüzün gelişmesi, ilerlemesi mümkün olmuyor. 
İlgili resim
Sivas filminin yönetmeni Kaan Müjdeci 

Beni esas üzen şey ise bizim izleyicilerimizin değer vermediği geliştirici, ciddi ve kaliteli filmlere yabancıların bizden daha çok değer vermesi. Son yıllarda bir sürü filmimiz büyük festivallerden önemli ödüllerle dönüyor ancak belirttiğim iki büyük sebepten dolayı yine de bizim izleyicimiz tarafından ilgi göremiyor. Kendi değerli filmlerimiz başkaları tarafından daha çok değer görüyor. Bu yapımların kıymetini bilmiyoruz ve bu yüzden git gide bu filmlerin sayısı azalacak. Sadece güldüren veya ağlatan ciddiyetsiz ve içi boş filmlerden oluşacak film sektörümüz bir süre sonra. Birbirinin aynısı, sıradan ve tekrar eden filmler. Biz geçmişte de filmlerimizde bu tekdüzeliğin sonuçlarını yaşadık Yeşilçam ile birlikte. Yeşilçam'da da filmler birbirinin birebir kopyasına dönüşünce sonunda izleyiciler dayanamadı ve sistemin patlak vermesi sonucu yıllarca düzgün yerli yapımlar üretilemedi. Bu durum böyle giderse yakın bir gelecekte Yeşilçam döneminde yaşadığımız çöküşün bir benzerini yaşayacağız. Son 6 yılın en çok izlenen yerli filmlerini yukarıda sıralamıştık. Bakalım bir de ülkemizde yeterli ilgiyi görmeyen fakat büyük yabancı festivallerden önemli ödüllerle dönen filmlerden sadece küçük bir kısmı Türkiye'de ne kadar izlenmiş.

  • Zerre (2013) | Moskova Film Festivali: En İyi Yönetmen ve Kadın Oyuncu Ödülü. Toplam Seyirci: 5.069
  • Sivas (2014) | Venedik Film Festivali: Jüri Özel Ödülü Toplam Seyirci: 21.298
  • Abluka (2015) | Venedik Film Festivali: Jüri Özel Ödülü, Sofya Film Festivali: En İyi Balkan Filmi Ödülü. Toplam Seyirci: 24.736
  • Albüm (2016) | Cannes Film Festivali: Eleştirmenler Haftasında yer aldı, Saraybosna Film Festivali: En İyi Film. Toplam Seyirci: 8.892
  • Kelebekler (2018) | Sundance Film Festivali: Jüri Büyük Ödülü. Toplam Seyirci: 134.682

Bu festivallerin hepsi önemli ve değerli festivaller. Onların filmlerimize bu büyük ödülleri verirken gösterdikleri değer ve hemen yanında bizim toplam seyirci sayısıyla kendi filmlerimize gösterdiğimiz değer ortada. Yerli filme olan ilgi ve seyirci sayımız hiç olmadığı kadar çokken, bunlara rağmen film sektörümüz ilerleyemiyor, gelişemiyor. Biz seyircilerdeki bu ön yargının, bilgisizliğin ve umursamazlığın üstesinden gelmedikçe de gelişemez zaten. İzleyici sayısı artar, kazanılan para artar ama filmlerimiz de izleyicimiz de toplumumuz da gelişemez ve hep olduğu yerde sayıklar. İnsanları sıradanlaştıran, hayal gücünü körelten değersiz yapımların sayısı daha da artar ve bu durum insanları salak yerine koyan yapımcıları zengin ederken yerli sinemamızı içten içe çökertir. Yazının başında dediğim gibi, evet şu an belki de çöküştü değiliz, fakat böyle giderse yerli film sektörünün hiç olmadığı kadar büyük bir çöküş yaşayacağı da kesin...

“Sen mahpusa gittikten sonra düzen bozuldu eşkıya. Kötüler bu işte galip geldi. Ezilenler ezildi.” Eşkiya (1996)


Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.